11 Nisan 2013 Perşembe

Tüm mide bulantılarına.

Midemin tamamını doldurana kadar yedim. Ağzımdan salyalar akmaya başladı yemediğim zamanlarda. Biraz daha yedim, biraz daha, sonra daha da. Mide bulantısından ölene kadar, kusmuklarımda boğulana kadar yedim.

Şimdi yanaklarım kıpkırmızı. Nice makyaj markalarının ulaşamayacağı bir allık tonu var yüzümde. Var evet, kızarıklıklarım. Sonra domur domur noktacıklar oluştu kollarımda, biraz da karnımda. Yediklerimin hepsi şekerli şeyler olduğu içinmiş, o çok bilmiş arkadaşlarımdan biri söyledi. Öyle olmuş olmalı. Öyledir bence.

Diyorsan ki değişiklik var mı kafanda, ruhunda? –Yoo. Gözlerim hala yanıyor ve hala yüzümde bir asıklık. Ve hala değişmenin gerçekleşeceği o muhteşem ötesi –ki ben öyle olacağını hayal ediyorum- anı bekliyorum. Da, mide bulantılarım ne olacak?

Hala yiyebilirim biliyor musun? Hala yerim önümdeki kekten, pastadan, çikolata topundan. Hem de nasıl yerim biliyor musun? Hani çocuksundur, kafan yeni yeni basmaya başlamıştır; yediklerinin, içtiklerinin, gördüklerinin, duyduklarının, hissettiklerinin isimlerini anlamaya hatta söylemeye başlamışsındır. İşte o döenmde, baban elinde bir poşet, içinde adını henüz öğrenmediğin bir meyveyle gelir. İştahla ağzına atarsın, önce bir ekşilik, sonra güzel bir tatlı tat yerleşir ağzına. Hah işte, o anı yakala. O zamanki gibi yerim. Sanki hayatımda hiç yememiş gibi, tadını bilmiyormuş gibi, çocuk gibi. Yerim ki!

Şimdi yine hatırladım neler oldu neler bitti neden böyleydi ben neden yemeye başladım neden duramıyorum neden bu içimdeki boşluğu doldurma hissi neden böyle?

Bir çatal daha alsam, iyi gelir mi?