23 Aralık 2011 Cuma

Ursula Kroeber LeGuin; anlamlaştıranlardan..


Hiçbir şey, hiçbir uzaklık, hiçbir zaman aralığı zaten aramızda olan uzaklığı, cinsiyetlerimizin uzaklığını, varlıklarımızın, akıllarımızın farklılığını aşamaz; bir bakışla, bir dokunuşla, dünyadaki en kolay şeyle, bir sözcükle üzerinde bir köprü kuruverdiğimiz o boşluğu, o uçurumu. Ne kadar uzak olduğuna bak uyurken. Ne kadar uzak olduğuna bak, her zaman ne kadar uzak olduğuna. Ama geri dönüyor, geri dönüyor, geri dönüyor...


Mülksüzler, sayfa 274.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Arkaya dönüp bakarken..

Bizler öyleydik ki; aynı kaşıkla iğrenmeden yemek yiyen, birbirinin en mahremini bilen, çokça birbirini yiyen, kavga eden, gülüşen, kıskanan, ağlayan… Çok güzeldik biz. Gece herkesler evine girer biz mahalledeki diğer çocuklarla türlü oyunlar oynayıp annemizi deli ederdik. Çok dayak yedik. Hiç pamuklara sarılmadık belki de o günlerde. Evde biz vardık. Çıplak ayaklarla dolaşırdık ev içinde, bazen de dışarda :) Hemen her türlü çocuk oyununu öğrendik. Büyüklük de oynamak isterdik. Suluboya tiner ikilisinden renk renk ojeler yapardık. Neyin özentisi olduğunu bilmeden.. O zamanlar kocaman olan balkonumuzda çadır kurardık kocaman “yeşil” battaniyeyle. Çoğu zaman oturacağımız yerler için kavga ederdik. Hatta sinirlenip çadırı bozardık. O balkonu biz çok severdik. Gece boyu oturup sadece yıldızlara bile baktığımız olmuştu. Türkü söylerdik en incelerinden. “Bizim” olanlar vardı. Her türkünün de bir anlamı - boğaz tıkanıklığı… Komşu amcaya yakalanmamız bile değiştirmedi elimize türkü defterini alıp söylemelerimiz :) Sözlerini çokça unuttuğumuz şarkılar – türküler için melodi yazardık, ya da sözleri yalan yanlış not ederdik bir yerlere :)

Şimdi durduğum yerde, “bizim” olanlardan dinliyorum. Aklımda siz.. Hayattaki “iyi ki”msiniz.Biz daha çoook kavga ederiz, yerli yersiz güleriz, Hafize Analarımız olur, füüü füüü dınını nıııı diyerek tempo tutarız, gitmek isteyip de birbirimizi bırakamayız, tüftüf’leniriz, zor günleri beraber geçiririz; pislikler döner en yakınlarımızdan, biz yine de susarız.

Biz hep güzeldik, güzel çocuklarız..

10 Aralık 2011 Cumartesi

Hayat diyorsun

Çok zorlamamak gerek aslında. Akışına bırakıp gitmesini izlemeli. Ama doğamızda yok böyle bir olay. İlla ki dahil olmak istiyoruz. Hatta bundan daha da ötesi yönetmek. Kurallarımızın olması belki de bizi kendimiz yapan en önemli unsur. Ancak bazen dozaj aşımı yapıyoruz bence. “Ama ben böyle dememiştim/istememiştim/hayal etmemiştim/bla bla bla ki!” lerle başlayan kırgınlıklarımız. Hep –im’li kipler..

Ve sonra katlanılamaz bir insan formatına dönüşüyorsun. Çoğu kişi hayatından çıkmaya başlıyor. Kalanlarsa seni sadece sevdiklerinden kalıyorlar; yani seni anladıklarından ya da sana tahammül edebildiklerinden değil. Sen kendi sorunlarınla o kadar boğulmuş oluyorsun ki, etrafındaki kaybın çooook sonradan farkına varıyorsun. Varınca ne mi oluyor? Koca bir kaybeden duygusu. Ve şu kelimeler ağzında “Ben böyle olsun istemedim ki…”

Ne bekliyorduk ki? Kimdi kalmasını istediğimiz ya da gitmesini? Gitmek isteyen izin alsa verecek miydik? Yoksa onu kontrol altına almaya mı çalışacaktık?

Herkes hayatı çözdüğünü sanıyor. Ustasıyız bu işin de. “Hadi canım sen de” deyip olmayan çayımdan bir yudum alıp, şehir şehir – ülke ülke gezme hayallerime dalıyorum..

7 Aralık 2011 Çarşamba

Boş zamanlara!

İnsanın zamanı kullanacağı bir “şey”leri olmalı. Saatler boyu düşünüp - tasarlayıp, ya da anlık isteklere göre şekillenebilen. Ben şekillendirdim! Aslında gidecekleri yerler de belli. Bakalım, son rötuşlarını yaptıktan sonra kesin karar verilecek!

Seviyorum el şekillerimi!

Foto-0111

6 Aralık 2011 Salı

Gök Mavisi

Yapılmaz denilen oluyor zamanla. İnsan kendi benliğini bir baskasında unutabiliyor. Kimsecikleri bırakmayabiliyor ornegin. Sonra baskaları giriyor devreye. Ve hayat hiç soluk almadan devam ediyor, çığlık çığlık..

Bas ağrısı nedeni budur aslında: konduramamazlık.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Yaygara sahibi olarak isim değiştirebilirim her an.

Çok fazla oldu, uğraştıklarım. Elimin altında, elimi dahi koyamayacağım kadar yerim azaldı. Elimin altındakileri bulamamak da garip gelmiyor değil.

Yaymaya başladım tüm oyuncaklarımı. Hiç gerçek oyuncağım olmadığından belki de, bir sürüüüüü bulmuşum-toplamışım-derlemişim.

Ben neler yapmışım?

20 Kasım 2011 Pazar

Bazen derler ki

Bazen böylesi daha iyidir derler.

Gidersin, gelirsin, hayatlara değersin. Değmeyi istediğim hayatlardan birindeyim. Ve ben yine de tatmin olamıyorum.

Sanki uzun uzun anlatasım geliyor bazı şeyleri, ama sonra susuyorum sanki. Ve hep böyle devam ediyor. Durmuyor ki hiç. Annelerin çocuklarına söyledikleri durur mu ki hiç? Ne alaka? En kelinden!

Yaaa, işte!

190495_10150111998459600_282050234599_6272368_3940355_n Şarkıyı şu şekilde söylüyorum: Nınınııııı nı nı nı nııı, nınını nı nı nıııı, nı nınınını
Sonunu beceremedim kabul :)

13 Kasım 2011 Pazar

Bunca yıl sonra, nasılsın?

Kulağımda aslında taaa derinlerden gelen o şarkı. Bir tarafım ağlamak isterken, diğerinin kahkaha atma isteği. Oysa hep kesinliklerim olmuştur benim. Hiç böyle arada derede kalmadım. Mıştım. Hadi ordan dememeli insan kendine hiç. Başkası derken değil de kendisi dediğinde canı acıyor. Acıtıyor bilerek, ve isteyerek aslında. Amaaan amaaan…

Her şeyi bırakmalı belki. Herşey’i de bırakabilmeli. Ama yok, o kadar cesaret henüz dünyaya gelmedi. O, henüz ol(a)madı. İsteklerle ve niyetlerle başbaşa kalıyoruz işte. Kendi döngülerimizde kayboluyoruz.

Bıraksana sen artık peşimi? Gitsene… Ne bileyim, aradan yıllar geçsin. İkimiz de yorulalım, özleyelim, özlenelim, bitelim, tükenelim, yeniden başlayalım, hayata dönelim… Neden olmasın? Bir git-sen.. Gitmesen de olur mu sence, ne dersin?

Kesinliklerden de keskinliklerden de huzursuz oluyorum. Ama peki ben nasıl garantici birisi oldum çıktım?

24 Ekim 2011 Pazartesi

Terör, deprem, trafik kazaları..
Hemen her gün "bugünü de bitirdik" diyeceğimiz şeyler oluyor, duyuyoruz. İnatla kendi bencilliklerimizde boğuluyoruz. En temel hakkımız belki, "ben" tümcesi her şeyin başında geliyor. Geliyor da... Garip değil mi sizce de, orada insanlar ölürken birilerinin caka satma çabaları? Hökümetimize zeval gelmesin söylemleri?
Ya da daha garibi; bir link paylaşıp yaşanan acıyla ilgili, daha sonra moda/eğlence vs. görüntülerinden oluşan videoyu paylaşıp "wooohoooo" şeklinde naralar atmalar?
Hayat kesinlikle devam ediyor, etmeli de zaten. Ama samimiyetsizlik değil mi bu? Ben de yapmışımdır yüksek ihtimal.
"Ben" kişisinin tatmini işte. Daha eksiği ya da fazlası değil..

11 Ekim 2011 Salı

Ne demiş, ne demiş?

Zaten aslında herkes her şeyi bildiği ile övünmez mi? Ve ben yeni şeyler öğrenmeye aç-istekli-hevesli.. Bir o kadar da yarıda bırakma endişesi.

Olsun, başlamalı istediklerine. Sonra istersen yarıda bırak. Başlamalıııııııı!

Heheyyyttt FORTEEE!

10 Ekim 2011 Pazartesi

title!

 

ağızda bırakılan kekremsi tat,

ki bunu bir çok kişi tanımlamaya çalıştı. Olmadı. Olamazdı; herkesin değeri farklıydı çünkü. Bana tadında bırak dendi. Bırakmadım. Bak ne oldu? Ne olacak, bir hıçkırık silsilesi. Ve ardı arkası gelmeyen düşünceler yumağı. Huzur vermesi gereken şarkıların daha da çok yorması. Hadi ordan’ları insancıkların. Ve bir yerlere – birilerine- tabii olma.

Haydi hayırlısı!

7 Ekim 2011 Cuma

Ya yanlarındakiler?!

merdiven 

 Sanki herkes yanındakini bekliyor gibi. Ya da bir yerlerde duruyorlar diğerleri de. Her halükarda yalnızlıklarını bir kere daha hatırlıyorlar. Ve biraz daha yalnız kalıyorlar. Herkesin yanı boş. Doldurmalık ilişkiler aranıyor her tarafta.

 

Ve demişti ki zamanında birisi ya da belki ben(?) “Sadece ben kişisi kalıyor geriye, gerisi hikaye”

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Pazartesi'ye günaydın :)

Onun suçu yok aslında. O olmasa başka bir kötü seçilecekti, her yerde bu böyle zaten. İllaki kötü olanı birisi seçmek zorunda.. Kabul edin yahu, suçsuz o :)

8 Mayıs 2011 Pazar

Back!

Yasak kalktıktan sonraki ilk post. Ve de Office 2007'den entry yollayamamanın verdiği sıkıntı... pffffff!



Neysee, çok değişiklik yok aslında. Aynı yerde devam. Dediler ki bana, yazmaktan vazgeçme - kendine has bir stilin var.. Büyük laflar etmiş olmalıyım zamanında..





Sorun şu ki, şu an Times New Roman ile yazıyor olmaktan dolayı büyük sıkıntı çekiyorum. Sevemedim bu yazı tipini bir türlü. HTML ile de kim uğraşacak ki şu saatte? Officeee, sana sesleniyorum, bilgisayarımdan elini eteğini çekkkkk!

Sıkılmışım değil mi :)



PS: O kadar zaman geçmiş işte, sen anla. HTML'den zamanında değiştirmiştim ki ben yazı stilini :p Hay ben benii :))